Avrupa’da Üniversitelerin Bağımsızlığı ve Türkiye'nin Durumu

Birkaç gün önce Avrupa Üniversite Birliği (European University Association-EUA) Türkiye dahil 26 Avrupa ülkesinde üniversitelerin bağımsızlığı üzerine bir çalışma yayımladı. Çalışmada Almanya’nın üç ayrı federal yapısına ilişkin üniversiteler hakkındaki bilgilerde yer aldığından, çalışma sonuçları 28 farklı üniversite yapısını içermektedir.

EUA’nın Lizbon Deklarasyonunda (2007) üniversitelerin bağımsızlığı için dört boyut benimsenmiştir:
  • Akademik bağımsızlık (öğrenim yöntemleri, içeriği ve sunumunun derecesini belirlemek, araştırma alanı, kapsamı ve yöntemlerine karar vermek);
  • Finansal bağımsızlık (fonları elde etme ve tahsis etme kapasitesi; öğrenim harçlarına karar verme, bütçe fazlalarını biriktirme gücü);
  • Örgütsel bağımsızlık (üniversite yapılarını ve statülerini belirlemek, sözleşmeleri yapmak, yönetim kurullarının ve üyelerin seçimi);
  • Personel bağımsızlığı (işe alma, ücret ve terfi sorumluluğu).
EUA Lizbon Deklarasyonunda belirlenen bu ilkeleri sayısallaştırabilmek ve ülkelerin üniversite yapılarını karşılaştırabilmek için 2007 yılından itibaren geniş bir veri seti oluşturmaya başladı ve “University Autonomy in Europe I” başlığı ile 2009 yılında rapor olarak yayımladı. Raporun ikincisi ise 17 Kasım 2011 tarihinde yayımlandı. Raporda yer alan bağımsızlık derecelerine ilişkin bilgiler önemli ölçüde Yönlendirme Komitesi tarafından belirleniyor. Yönlendirme Komitesinde Türkiye’yi temsilen YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan görev alıyor.

Şike Soruşturmasında Galatasaray'ın Duruşunu Anlamak

Türk futbolu 3 Temmuz'dan bu yana bir deprem geçiriyor. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) -ve şahsında Başkanı Mehmet Ali Aydınlar-(MAA)- dışında -ben dahil hemen her kes konuşuyor/yazıyor. Futbol dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de çok önemli. Bir futbol izleyicisi ve Galatasaray (GS) taraftarı olarak konuyla ben de ilgileniyorum doğal olarak.

Basından biliyoruz. Başta Fenerbahçe olarak Süper Lig'den önemli takımlar 2010-11 sezonunda şike yaptıkları iddiasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin yetkili kurumları tarafından "ceza soruşturmasına" tabi tutuldular. İddianame soruşturma aşamasında ve gizli. Ama, bir biçimde basın ve Türk futbolunun ilgili tarafları dosyanın içeriğini çok iyi biliyorlar.
Ceza Hukuku
Suçlanan kulüplerin çoğu genelde sessiz kalarak iddianamenin sürecini izliyor, kendilerine sorulanları cevaplıyor ve bir biçimde sonucu bekliyor. Ama suçlamalarla doğrudan ilgili Fenerbahçe (FB) ve ilgisiz GS kamuoyuyla tavırlarını net biçimde paylaşıyor. Hatta kamuoyunu kendi görüşleri lehinde etkilemeye çalışıyorlar. FB'nin katılmadığım ve katılmam da mümkün olmayan tavrını Facebook sayfamda ufaktan izliyor ve değerlendiriyorum. Bu değerlendirmelerimde özünde şunu söylüyorum: bu süreçte "ceza soruşturması/hukuku" ve "futbol soruşturması/hukuku" farklı olgulardır.Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre ceza soruşturmasının yöntemi ve tutuklu tutulan zanlıların tutuklulukları tartışılabilir. Çünkü, ceza hukuku kapsamında "örgütlü suç örgütü" oluşturmak iddiası ve ispatı çok kapsamlı ve ayrıntılı kanıt, tanık ve savunma gerektirmektedir. Çünkü, suç, iddia, kanıt, savunma ve ceza çok ağırdır. İnce elenip sık dokunmalıdır. Bu nedenlerle de karar için yıllarca beklemeye değer. Ancak, "masumiyet karinesi" çerçevesinde suçlananların da yıllarını almamak için tutuklamalar konusunda çok ama çok özen gösterilmelidir.

Türkiye'de İnternet Piyasa Yapısı ve Fiyatları

Bir önceki yazımda karşılaştırmalı olarak uluslararası internet tarifelerini değerlendirmiştim. Bu yazıda Türkiye'deki internet tarifelerini değerlendireceğim. Aşağıdaki grafikte Eylül/2010 dönemi itibariyle Türkiye’deki internet tarifeleri yer almaktadır. Tarifeler internet servis sağlayıcılarının (İSS) aylık olarak açıkladıkları tarifelerin, satış planında önerilen bağlantı hızına bölünmesiyle (aylık ücret/Mbit/saniye) hesaplanmaktadır. Grafikteki yer alan İSS’lerden TTNet, sabit (ADSL) internet pazarında en büyük paya sahiptir (% 86). Superonline fiber optik altyapısı ve Turksat/Uydunet kablo altyapısı üzerinden hizmet sağlamaktadır. Kaynağım "OECD Communications Outlook 2011". Grafikteki veriler 2010 Eylülüne ait olmakla beraber, piyasa yapısı ve fiyatlandırma eğilimleri konusunda önemli ipuçları sağlamaktadır (grafiği büyütmek için üzerini tıklatınız).

İnternet Fiyatlarında (Uluslararası) Gelişmeler Ve Türkiye'nin Durumu

Bu günlükte Türkiye’de internet piyasasındaki rekabet ve fiyat ilişkisi konusunda birkaç yazı yazmıştım. Ancak, internet fiyatları konusunda doğrudan bilgi vermek yerine Hürriyet Gazetesi’nden Gila Benmayor’un köşe yazısını referans vermiştim.

Bu defa daha somut bir kaynaktan, OECD’nin üye ülkelerinin telekomünikasyon pazarlarındaki gelişmeler hakkında bilgi sağlayan “OECD Communications Outlook 2011” çalışmasından veriler vereceğim.

Çalışmada üye ülkelerdeki politika gelişmeleri, piyasa yapıları, altyapı durumu ve fiyat eğilimleri gibi konular incelenmektedir. Bu çalışmadan, Türkiye internet pazarına ilişkin iki önemli tespitimi paylaşacağım.

PTT’nin Kargo Ücretlerinde Bayram İndirimi: Posta Hizmetlerinde Çapraz Sübvansiyon mu?

Akşam gazetesinin haberine göre “Ramazan Bayramı nedeniyle, 25-29 Ağustos tarihleri arasında PTT Kargo ücretlerinde yüzde 10 indirim uygulayacakmış”.

PTT özel kargo şirketleri ile rekabet içerisinde olduğu bir pazarda, hem de bayram gibi özel bir dönemde kargo ücretlerinde indirime gidiyor. İlk bakışta kulağa hoş gelen bir haber. Ancak, rekabet literatüründen bakıldığında da bir tüketici olarak beni rahatsız ediyor.

Bildiğim kadarıyla insanlar bayramlarda birbirlerine daha çok kargo veya kurye değil, daha çok bayram -tebrik- kartı gönderirler. PTT bayrama özel bir indirim yapacaksa, neden bayramla bir ilgisi olmayan kargo ücretlerinde indirim yapıyor da, bayramda aile bütçeleri içerisinde göreceli payı daha yüksek olan bayram tebriği gönderilerinde her hangi bir indirime gitmiyor.

5584 sayılı Posta Kanunu’nun 2’ nci maddesine göre mektup postası gönderileri hizmetlerini sunmak PTT’nin tekelinde bulunmaktadır. Mektup gönderileri tebrik kartları dahil kayıtlı ve kayıtsız mektuplar, posta kartları, basılmış kağıtlar, gazeteler, küçük paketler, ücretsiz posta gönderileri, körlere özgü yazılar, tebliğ kağıtları, değer konulmuş mektupları ile kredi kartları ve hesap ekstrelerini kapsamaktadır. PTT kendisine tanınan bu tekel hizmetlerinin yanısıra rekabete açık havale ve çek gibi parasal posta hizmetleri ile kargo ve kurye gibi lojistik hizmetleri de sunmaktadır.

Arz-Talep Dengesi ve Fiyat Seviyelerine Dair Evlilik Pazarlarından Örnekler

Faiz oranları, döviz kurları ve borsa endeksinin seviyelerinin ne olacağı, iş adamları, siyasetçiler ve -faiz/döviz- iktisatçıları arasında oldukça popüler bir tartışma konusudur. “Döviz kurları aşırı değerli”; “faiz oranları çok yüksek”; “borsa endeksi çok çıktı” bu nedenle Merkez Bankası, SPK, BDDK ve Hazine Müsteşarlığı gibi kurumlar bir şeyler yapsın piyasalara müdahale etsin bu değişkenlerin değerlerini olması gereken “talebi yapanın istediği- seviyelere çeksin tartışmalarını çok duyuyoruz. Oysa biliyoruz ki temel iktisat politikaları çerçevesinde bu değişkenlerin seviyeleri serbest piyasalarda arz ve talep dengesi çerçevesinde belirlenmektedir.

İlgili aktörler teknik analizler yaparak bu konuları yeterince tartışıyor. Ben farklı ve birazda eğlenceli olacağını düşündüğüm bir örnekle piyasaların arz ve talep kuralları çerçevesindeki işleyişini anlatacağım. Örneğimi Cornell Üniversitesi’nden Prof. Robert H. Frank’ın International Herald Tribune gazetesinde yazdığı “Supply, Demand and Marriage” (Arz, Talep ve Evlilik) isimli makalesinden aldım.

TTnet’in ‘Mümkünlü’sünde Neler Oluyor?

     TTNet’i biliyorsunuz. Türkiye’nin en büyük pazar payına sahip internet servis sağlayıcısı (İSS). TTNet, Türk Telekom iştiraki olarak 2006 yılında kurulmuş ve "İnternet Servis Sağlayıcı Lisansı" alarak faaliyetlerine başlamıştır.
       2005 yılında yapılan ihale neticesinde imzalanan imtiyaz sözleşmesi ile kamu işletmesi olan Türk Telekom’un (TT) % 55’i Oger Telekom’a 21 yıllığına devredilmiştir. Türk Telekom Grubu, sabit hat ve GSM’den geniş bant internete kadar bütünleşmiş telekomünikasyon hizmetleri sunmaktadır. Cep telefonu işletmecisi AVEA’da TT’nin bir iştirakidir.
       TT sabit internet piyasasının üst pazarında yer almaktadır. Alt pazarda ise internet servis sağlayıcıları (İSS) faaliyet göstermektedir. İSS’ler alt pazarda internet (ADSL) hizmeti sunabilmek için TT’den sabit hat hizmeti satın almak durumundadır. TT sabit hatlarda monopol olduğu için hizmet sunduğu İSS’ler arasında ayrımcılık yapabilme gücüne sahiptir. Örneğin, diğer İSS’ler ile karşılaştırıldığında kendi iştiraki olan TTNet’e daha avantajlı koşullarda sabit hat hizmeti sunması durumunda, alt pazarda TTNet çok önemli bir maliyet avantajı yakalayacak ve rakiplerine üstünlük sağlayacaktır. Böylece –rakiplerini piyasadan çıkartarak- pazar payını da artıracaktır.

Türk Telekom’dan Taşınmanın Zorlukları

Ders kitabı haliyle söylemek gerekirse piyasalarda artan rekabet fiyatları düşürür, kaliteyi ve ürün çeşidini artırır. Ancak, her piyasada rekabeti aynı derecede artırmak mümkün değildir. Doğal tekel, enformasyon asimetrisi ve dışsallıklar nedeniyle aksayan piyasalarda rekabeti artırmak amacıyla kamu düzenlemeleri geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.

Bu tür piyasaların bir tanesi de telekomünikasyon sektörüdür. Eskiden sadece bir telefon işletmecisinin sabit hatlar üzerinden doğal tekel olarak hizmet sunduğu telekomünikasyon sektörü teknolojideki hızlı gelişmeler sayesinde dönüşüm geçirdi ve rekabete açıldı. Örneğin, mobil telefonlar sektördeki doğal tekel olgusunu ters yüz etti. Mobil telefon sektöründeki 3 işletmeci hem kendi aralarında hem de sabit hat işletmecisi Türk Telekom ile rekabet etmektedir. Süperonline nüfus yoğunluğu yüksek bölgelerde fiber kablo döşeyerek fiber internet ve sesli görüşme hizmeti vermekte ve Türk Telekom ile her iki alanda da rekabet etmektedir.

Rekabet Hukukunun Sözlü Tarihi (Aslında Ne Oldu) Toplantısı

      3 Haziran Cuma Günü Rekabet Kurulu Üyesi Mehmet Akif Ersin’in Emekliliği dolayısıyla Banka ve Ticaret Hukuku Enstitüsü’nde “17. Yılında, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Sözlü Tarihi” temalı bir konferans yapıldı. Konuşmacılar 1970’li yıllardan beri rekabet kanununun çıkarılması ve uygulanması aşamasında yaşananları samimi bir üslupla ve doyurucu biçimde açıkladılar. Bir kısmını birinci elden, bir kısmını dolaylı olarak bildiğim ve önemli bir kısmını da ilk defa duyduğum bu bilgilerden şahsen ben çok faydalandım. Kaçıranlar adına da üzüldüm. Resmi gazetede yayımlanan mevzuat, atamalar ve kararlar, her dediği doğru olan ama her doğruyu söylemeyen faaliyet raporları ve esasa pek girmeyen yargı kararları üzerinden rekabet hukuku ve kurumu hakkında derinlemesine bir değerlendirme yapmak yanıltıcı oluyor. Konferans konuşmacılarının rekabet hukuku uygulamaları konusunda yaptıkları açıklamalar; rekabet mevzuatının önünde arkasında, yanında yakınında “aslında ne oldu”yu daha iyi anlamama yardımcı oldu. Bu nedenle konferansı organize edenlere çok teşekkür ediyorum.

Bankacılık Sisteminde Rekabet ve İstikrar İkilemi

      Piyasalarda artan rekabetin kaynak dağılımında ve üretimde etkinliği artıracağı ve yeniliği özendireceği genellikle kabul gören bir görüştür. Ancak, söz bankacılık sistemine geldiğinde artan rekabetin sektörde istikrarsızlığı tetikleyeceğinden korkulmaktadır. Bu görüşe Türk bankacıları da katılmaktadır. Karşı görüş ise sistemde gelişen rekabet nedeniyle artan etkinliğin, bankaların ödeme gücünü ve dolayısıyla sistemde istikrarı geliştireceğini savunmaktadır. Ampirik çalışmalarda teorik olarak kuvvetli biçimde savunulan bu iki farklı görüşe ilişkin baskın bir kanıt sağlanamamaktadır. Çalışmanın yapıldığı bölgeye, ülkeye ve zamana göre iki görüşü de destekleyen farklı sayısal sonuçlar elde edilmektedir.
     Akademik alanda 2000'li yılların bu popüler tartışma konusu aynı zamanda benim de doktora tezimin konusunu oluşturdu. Tez çalışmamda 1990-2003 arasında Türk bankacılık sisteminde rekabet ve istikrar(sızlık) arasındaki ilişkinin yönünü ve boyutunu inceledim, ancak net bir bulgu elde edemedim.

Demiryolu Ulaştırması Teşvik Edilmeli mi? Nasıl?

      27 Mayıs 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2011/1795 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına (BKK)göre 40 güzergahtaki yolcu trenlerinin işletilmesi ve Van Gölü Feribot İşletmeciliğinin yapılmasında  Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD) görevli olacaktır. TCDD tarafından listede yer alan trenlerin işletilmesinden ve Van Gölü Feribot İşletmeciliğinin yapılmasından doğan zararlar, görev zararı sayılacak ve Hazine Müsteşarlığınca karşılanacaktır. Görevlendirme sonucunda; her yıl TCDD’nin bir önceki yıl kesinleşmiş olan muhasebe ve üretim kayıtlarına göre hesaplanacak görev zararı; TCDD tarafından yapılacak ödeme talebine istinaden, Hazine Müsteşarlığı bütçesinde öngörülen ödenek ve nakit planı çerçevesinde gider kaydedilerek ödenecektir. Rekabet jargonunda TCDD’ye ödenecek bu görev zararı sermaye desteği formatında bir devlet yardımıdır/teşviktir.
      Demiryolu ulaştırması etkin, temiz ve güvenli bir yolcu ve yük taşıması için oldukça önemlidir. Belirli şehirleri ve bölgeleri olumsuz etkileyen trafik yoğunluğu, iklim değişikliğinin getirdiği sorunlar ve petrol fiyatlarındaki artışlar demiryolu ulaştırmasının önemini daha da artırmaktadır. Bu nedenle de demiryolu ulaştırmasının geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Karar bu haliyle  doğru yöndedir.

Elektrik Tarifelerinde Konut,Ticarethane ve Sanayi Farkı ve Ekonominin Rekabet Gücü

      Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) İstişare ve Değerlendirme Toplantısında, TESK Genel Başkanı Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da faaliyet gösteren esnafın kullandığı elektriğin işyeri tarifesine göre değil, konut tarifesine göre faturalandırılmasını talep etmiş.
      TEDAŞ'ın Nisan/2011yılı elektrik tarifelerine göre sanayi, konut ve ticarethanelerde tek zamanlı elektrik kullanım tarifeleri sırasıyla  20, 22 ve 25 kr/kWh'dır. Ticarethanelerde kullanılan elektriğin tarifesi konutlara göre % 17 daha fazladır. Başkanın talebi gerçekleşirse anılan bölgelerdeki esnafın kullandığı elektriğin tarifesi bu oranda düşecektir.
      Ben konunun başka bir yönüne değinmek istiyorum. Bu tarifeler çerçevesinde konutta kullanılan elektriğin tarifesi sanayidekinden % 11 daha fazladır. Diğer bir deyişle sanayi elektriğinin tarifesi konut tarifesinin % 90'dır.
      Sanayi elektriğinin tarifesinin konutlarınkinden daha düşük olması iktisaden rasyoneldir ve uluslararası uygulamalarda da karşılığı bulunmaktadır. Çünkü sanayide  kullanılan yüksek hacimli elektrik dağıtım şirketlerinin ölçek tasarruflarını artırmaktadır. Dağıtım şirketleri konuta ve sanayiye elektrik taşımak için hemen hemen aynı yatırımı yapmaktadır. Ancak, tüketim, gelir ve kâr açısından bakıldığında sanayiden daha fazla fayda sağlamaktadırlar. Bu nedenle de sanayiye (konuta) daha ucuza (pahalıya) elektrik tedarik etmektedirler.
      Buradaki kritik soru(n) sanayiye elektriğin ne kadar daha ucuza satılacağıdır. Daha ucuz kavramı hem nominal tarifeleri, hem de sanayi/konut tarife oranını içermektedir. Aşağıdaki grafikte seçilmiş ülkelerde sanayi ve konutta uygulanan elektrik tarifeleri yer almaktadır (grafiği büyütmek için üzerini tıklatınız).

Çevre ve Tarih Duyarlılığı Modern Kentleşmeye Engel Olur mu?

     Yaklaşık 2 bin yıllık tarihe sahip, termal sularının hidroterapiyle tedaviye yaradığına inanılan, İzmir'in Bergama İlçesi'ndeki Allianoi Antik kenti, Yortanlı Barajı projesi nedeniyle sular altında kalıyor. Benzer biçimde Ilısu Barajı nedeniyle tarihi Hasankey’in sular altında kalması söz konusu. Aktivistler Hasankeyf ve Allianoi’nin kurtarılması için çaba harcarken, yetkililer yatırım ve kalkınma önceliği nedeniyle bu karşı çıkışları eleştiriyor. İstanbul’da Marmaray Projesi çalışmaları yürütülürken Yenikapı’da 8.500 yıl öncesine ait antik kalıntılar bulundu. İstanbul’un tarihinin 1.500 yıl daha eskiye gittiğini gösteren bu kalıntıları korumak için yürütülen faaliyetler, İstanbul trafiğinin yükünü hafifletecek Marmaray projesi çalışmalarını geciktiriyor gerekçesiyle eleştiriliyor. Çevreciler hidroelektrik santraların doğayı tahrip edeceği endişesiyle “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” yürüyüşü düzenliyor. Buna karşın, “iki tane caretta kaplumbağası doğuracak diye” sit alanı ilan edilen sahillerde otel yapamamaktan şikayetçi olanlar var.
       Bu tartışmalarda bir grup doğanın ve tarihi mirasın korunmasına hassasiyet gösterirken, diğer grup yatırım, istihdam, ulaşım, kalkınma ve modern kentleşme gibi unsurlara öncelik vermektedir.
       Aslında bu tür tartışmalar dünyanın başka bölgelerinde de yoğun biçimde yaşanmaktadır.
       2003 yılında vefat eden Amerika’lı televizyon gazetecisi David BrinkleyEveryone Is Entitled to My Opinion” isimli kitabında, İngiltere’de küçük bir kasabada bizdekine benzer bir tartışmanın ele alınış ve sonuçlandırılış biçimini şu şekilde anlatıyor (s. 114).

Türk Bankalarına Rekabet Soruşturması Yapıl(a)maz mı?

     Birkaç ay önce, Rekabet Kurulu rekabet bozucu davranışları nedeniyle yedi bankaya 72,3 milyon TL idari para cezası kesti. Bankalar kamu ve özel sektördeki işverenlere personel maaşlarını kendileri üzerinden ödesinler diye “maaş promosyonu” veriyorlar. Önceleri işverenlere bina tadilatı, bilgisayar ve araç temini gibi ayni olarak yapılan bu promosyonlar son dönemlerde personele nakdi ödeme şeklinde yapılmaya başladı.
      Maaş Promosyonları
      Bankalar büyük tutarlara ulaşan maaş ödemelerinin kendiler üzerinden yapılması konusunda ilgili kurumlarla anlaştığında, bu kurumların personeli öncelikle bankaların düzenli müşterisi haline geliyor. Böylece, bankalar düzenli mevduat akışına ve çok sayıda müşteriye sahip oluyor. Maaşlar anında çekilmediğinden, bankalardaki vadesiz mevduatın süresi uzuyor. Daha önceki bir yazımda ayrıntılı biçimde belirttiğim gibi bankacılık sistemindeki işlem maliyetlerinin neden olduğu taşınma maliyetleri müşterilerin banka değiştirmelerini zorlaştırıyor. Böylece maaşı bankaya yatan personel bankanın kredi kartları, tüketici kredileri, otomatik ödeme talimatları gibi diğer ürünlerinin de doğal müşterisi oluyor.

Milletvekili Seçimi Oy Pusulası İhalesinde (Aslında) Ne oldu?

      Haber çoğumuzun malumu.
     “Milletvekili genel seçiminde kullanılacak oy pusulalarının basımıyla ilgili ilk ihaleyi 11 milyon 990 bin liralık teklifle kazanan firma, 3 gün sonra tekrarlanan ikinci ihaleyi 899 bin liralık bedelle aldı. Devlet Malzeme Ofisi (DMO) Genel Müdürlüğü yetkilileri, oy pusulası ihalesinde yaşanan süreçle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı”:
     ‘Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığı, 29 Nisan 2011 tarihinde DMO’ya bir yazı göndererek, milletvekili genel seçimlerinde 81 ilde (85 seçim çevresi) kullanılmak üzere değişik ebatlarda toplam 209 bin 587 paket (69 milyon 163 bin 710 adet) birleşik oy pusulalarının basım işinin ihalesinin Genel Müdürlükçe 2 Mayıs 2011 tarihinde saat 10.00′da yapılarak, sonuçlandırılmasını istedi. İhaleye ilişkin idari ve teknik şartname ile ihale yöntemi, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığınca hazırlanmıştır.’
     Bu haberin bana düşündürdüklerini bu yazıda paylaşmak istedim.

Türk Tipi Kapitalist

       Benim de taraftarı olduğum GS’nin eski futbolcusu Hasan Şaş veciz(!) bir laf etmiş: "Karataş'ta 60 km sahil var. Ama iki tane caretta kaplumbağası doğuracak diye burada hiçbir şey yapılmasına izin verilmiyor. Bir beş yıldızlı otel yapılsa en az 500 kişi işe girer.”
       Benzer bir tartışma Patara’da yapılması arzulanan 400 villa için de yapılıyor. Villa yapacak kooperatiflerden birisinin başkanı “biz kendi mülkiyetimizde olan araziye 27 konut yapacağız. Gerekli müracaatları yaptık, izinleri aldık. Belediye bize ruhsat verdi. Burada ters ya da yasadışı bir durum yok. Amacımız doğanın katledilmesi değil. Ağaç kesilecekse mecburiyetten kesilecek. Üstelik en iyi koruma insanın yapacağı korumadır.” diyor.
      Başkanın mantığı şöyle işlemiyor: “villalar yapılmaz ise ağaçlar kesilmeyecek”. Çünkü, önceliği villa yapılması. Doğanın korunması değil. Ayrıca, Patara’nın ev sahiplerinden sayılması gereken carettalar insanlar gibi kendi çıkarlarını koruyamadıklarından yok olabilirler. Bunun yanısıra, Likya’nın başkenti olan Patara’nın sahip olduğu tarihi doku da zarar görecek. İnsanın yapacağı koruma kendisini koruyabiliyor. Ancak, tabiat ve tarih insan kadar becerikli değil. Çünkü kendilerini insana karşı koruyamıyorlar.
     Hasan Şaş benzeri yatırımcılar için ne gam. Yatırım yapılacak. Yatırımcılar çok para kazanacak.  İstihdam yaratılacak. Turizm gelirleri artacak. Falan. “Türk tipi kapitalizm” demem tam da bu noktada anlam kazanıyor.

AB Kamu Alımları Kurallarını Basitleştiriyor

      AB ülkelerinde kamu alımlarının GSMH içerisindeki payı yaklaşık % 17’dir. Kamu İhale Kurumu istatistiklerine göre Türkiye’de bu oran yaklaşık %10. Aradaki yedi puanlık fark Türkiye’de devletin daha az para harcamasından kaynaklanmıyor. Bu fark önemli ölçüde, aslında 4734 sayılı Kanun kapsamında harcanması gereken kamu fonlarının, bu kanundan istisna tutularak harcanmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de pek çok kamu kurumu satın almalarını 4734 sayılı Kamu İhale Kanunundan istisna tutmak istiyor. Çünkü paralarını (kamu kaynaklarını) 4734 sayılı Kanunun sıkı usul kurallarına göre harcamak istemiyorlar.
     Türkiye’de Kamu İhale Kanunundaki çok sayıda istisnayı, saydamlık, rekabet ve hesap verebilirlikten kaçış yönünde yorumlayanlar da bulunmaktadır. Örneğin, 1.7.2009 tarihinde TEPAV’da yapılan bir toplantıda yaptığı sunumda Kamu İhale Kurumu başkanı “İhale Kanunundan istisna edilmeyi haklı kılacak kamu alımlarının (ulusal güvenlik ve işin aciliyeti gibi) tespitinde çok hassas olunması” gerektiğini, çünkü “kamu alımlarının, israf ve yolsuzluğa karşı en hassas kamu faaliyeti” olduğunu belirtmektedir. Bu görüşe katılmakla beraber, ben konunun bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum.

Dünya Gıda Fiyatlarında Gelişmelerin Türkiye Ekonomisine Olası -Olumsuz- Etkileri

     Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (Food and Agriculture Organization of the United Nations) geçen hafta 2010 yılı sonu itibariyle Dünya Gıda Fiyatı Endeksini yayınladı (aşağıdaki resmi büyütmek için üzerini tıklatınız).

Kamu Alımlarında Offset Örneği: THY’nin Uçak Alımları

     Uluslararası uygulamalarda ithalatçı ülkeler yerel kalkınmayı destelemek veya ödemeler dengesi açıklarından kaçınmak amacıyla ihracatçı şirketlerden yerli içerik kullanımı, teknoloji transferi, yatırım, karşı ticaret ve benzeri offset taahhütleri isteyebilmektedirler. Offsetler, vergi düzenlemeleri, yatırım/ihracat teşvikleri ve ithalat kotaları gibi fiyat mekanizmasının serbestçe işleyişine yönelik formel kamu müdahaleleridir.
     Diğer kamu müdahalelerinde olduğu gibi kamu alımlarındaki offset uygulamalarının da fiyat mekanizmasından beklenen etkinliğe zarar vermeleri büyük ihtimaldir. Buna karşın, savunma sanayi, ulaştırma ve haberleşme gibi büyük kamu alımlarında idareler/devletler ithalat yaptıkları firmalara ekstra ve formel offset yükümlülükleri getirebilmektedir. Buradaki temel rasyonel, ithalatçı devletlerin pazarlık güçlerini; büyük tedarikçi firmaların olası monopolcü kârlarının bir kısmını ülke içerisinde tutmak amacıyla kullanmasıdır.
      2010 yılının son aylarında tüm dünyayı sarsan WikiLeaks offset konusunda aslında bilinen, ama açıkça dokümante edilemeyen enformel offset uygulamalarını gösteren bir takım belgeleri de sızdırdı.